JOHANN HARI - Kaybolan Bağlar DEPRESYONUN GERÇEK NEDENLERİ VE BEKLENMEDİK ÇÖZÜMLER

Johann Hari'nin bu kitabını, Metis'in sitesinde dolaşırken yeni çıkanlar arasında gördüm ve yazarın kendisinin de depresyondan muzdarip olduğunu okuyunca ilgimi çekti ve okudum... öncelikle kitap çok akıcı yazılmış, bilimsel açıklamalarda boğulmuyor, sanki kurgu bir esermiş gibi elinizden bırakamadan okuyorsunuz... çok sayıda araştırmadan, kaynaklardan, insanlarla yapılan birebir görüşmelerden bahsediyor, hepsi dipnotlarda var, hatta sitesinde bu görüşmelerin ses kayıtları da varmış, istenirse onlara da bakılabilir...

Aslında bu kitabı, son zamanlarda neredeyse herkese avuç avuç verilen depresyon ilaçlarının işe yarayıp yaramadığını merak ettiğim için okumak istedim... yazar tam 13 yıl bu ilaçlardan kullanmış neler olduğunu açık yüreklilikle anlatıyor...

Kitabın açılışı ilaçlarla başlıyor ve ilaç şirketlerinin (doktorların) herkese neler söylediği, insanları nasıl yönlendirdiği, ilaçların ne tür etkileri olduğunu açık açık anlatıyor... Klinik deneylerde toplanan kanıtlar antidepresan etkilerinin çoğunlukla plasebo olduğuna işaret ediyor, ama yan etkiler büyük ölçüde kimyasalların ürünü ve çok ciddi olabiliyor. ''Kilo alma var elbette'' diyor Irving. Ben de fena halde şişmiş, ilaçları bıraktıktan sonra hemen kilo vermiştim. ''SSRI'ların [yeni antidepresanlar] bilhassa cinsel işlev bozukluğuna yol açtığı, çoğu SSRI için tedavi kaynaklı cinsel işlev bozukluğu oranının yüzde 75 civarında olduğunu biliyoruz,'' diye devam ediyor Irving. Bahsetmesi zor ama bu da doğru görünüyor. (...........)

''Genç insanlarda [bu kimyasal antidepresanlar] intihar riskini artırıyor. İsveç'te yapılmış yeni bir çalışma, şiddet içeren cezai davranış riskini artırdığını gösteriyor,'' diye devam ediyor Irving. ''Daha yaşlı insanlarda her türlü nedene bağlı ölüm riskini, inme riskini artırıyor. Herkeste tip 2 diyabet riskini artırıyor. Hamile kadınlarda düşük yapma riskini ve çocukların otizmle ya da fiziksel bozuklukla doğma riskini artırıyor. Bütün bunlar biliniyor yani. Üstelik bu yan etkilerin görülmesi durumunda ilaçları bırakmak da zor olabiliyor-insanların yüzde 20'sinde ciddi yoksunluk belirtileri görülüyor.

''Plasebo etkisi için bir şey kullanmak istiyorsanız, en azından güvenli bir şey kullanın'' diyor Irving. İnsanlara sarı kantaron otu verip bu sakıncaların hiçbiri olmadan olumlu plasebo etkilerin hepsini elde edebilirdik, diyor. Gerçi tabii sarı kantaron otu ilaç şirketleri tarafından patentlenmiş olmadığı için kimseye kar getirmezdi. Bu aşamaya geldiğinde, onca yıl insanlara bu hapları dayattığı için ''suçluluk'' duymaya başladığını söylüyor Irving usulca. (syf: 46-47)

İlacın piyasaya çıkış sürecide çok sorunlu, bizim YSK'nın yaptığına benziyor ''Bu kanıtlar daha sonra düzenleyicilere, ilacın piyasaya sürülebilir olup olmadığına karar vermekle görevli kişilere gönderiliyor. Gelgelelim ABD'de düzenleyicilerin yüzde 40'ının (Britanya'da ise yüzde 100'ünün) maaşı ilaç şirketleri tarafından ödeniyor. Toplum hangi ilacın piyasaya sürülmesinin güvenli olduğunu anlamaya çalışırken ortada iki taraf olması gerekir: bir yanda bu uğurda kanıtlar sunan ilaç şirketi, diğer yanda da bizim için, kamu için çalışan ilacın gereğince iş görüp görmediğine karar veren bir hakem. Ancak Profesör Ioannidis'in söylediğine göre, bu maçta hakemin parasını ilaç şirketi ödüyor ve hemen her zaman kazanan taraf da o oluyor. (syf: 45)''

Son alıntı olarak; ''Yanlış hikaye, depresyonun beynimizde meydana gelen kimyasal bir dengesizlikten kaynaklandığı ve çoğu insan için öncelikli çözümün kimyasal bir antidepresan olduğu iddiası. Bu hikaye büyük ilaç şirketlerine 100 milyar dolardan fazla para kazandırmış durumda, ki kalıcı olmasının en önemli nedenlerinden biri de bu. (syf:310)'' aslında ben her türlü ilaç için bu şekilde olduğunu düşünüyorum, neden durmadan herkese kolesterol ilacı yazmaya çalışıyorlar, önleyici ilaç diye bir şey çıkardılar hasta olmadan ilaç yazmaya kalkıyorlar vs. vs. konu derin...

Biraz uzun oldu farkındayım ama buraya aktarmak istediğim o kadar çok şey vardı ki ancak bu kadar azaltabildim... ki ilaçlarla ilgili bölüm uzun değil, asıl bölüm depresyonun 9 nedenini açıkladığı ve buna çözüm önerileri olarak sunduğu konular... çözümler öyle kolay şeyler değil ama bir yerden de başlamak gerek, kendisi de neler yaptığını anlatıyor ve önemli olan nedenleri doğru saptamak ''Depresyon ve kaygının üç tür nedeni var: biyolojik, psikolojik ve toplumsal nedenler. Bunların hepsi gerçek ve hiçbirinin kimyasal dengesizlik gibi kaba bir fikirle tarif edilmesi mümkün değil. Toplumsal ve psikolojik nedenler uzun bir süredir ihmal ediliyor, oysa biyolojik nedenler onlar olmadan devreye girmiyor gibi. (syf:310)''... ben ilaçlara odaklandığım için asıl konuyu buraya pek yansıtamadım ama onları da kitabı okuyup görmenizi öneririm...

Sonuç olarak çok çok beğendiğim bir kitap oldu (özellikle Berlin'deki bir direnişi anlattığı Bu Şehri Biz Kurduk bölümünü ayrı sevdim), herkesin okumasını çok isterim özellikle de bu ilaçları yazan doktorlar okusa çok iyi olurdu... ayrıca kitap kapağının güzelliğine bakar mısınız? Kaçırmayın mutlaka okuyun... 

Yazar: Johann Hari
Çevirmen: Barış Engin Aksoy
Özgün Adı: Lost Connections Uncovering the Real Causes of Depression – and the Unexpected Solutions
Sayfa Sayısı: 368
Basım Yılı: 2019
Yayınevi: Metis

“Ben kendi hayatımda depresyon hakkında iki hikâyeye inanmıştım. Hayatımın ilk on sekiz yılında bunun ‘tamamen kafamın içinde’ olduğunu düşünmüştüm – yani gerçek değildi, hayaldi, sahteydi, şımarıklıktı, utanç vericiydi, zayıflıktı. Sonraki on üç yılda ise yine ‘tamamen kafamın içinde’ olduğuna inanmıştım ama bu defa çok farklı bir şekilde: Beyindeki bir arızadan kaynaklanıyordu. Ama bu hikâyelerin ikisinin de doğru olmadığını öğrenecektim. Depresyon ve kaygının bu kadar yükselişte olmasının öncelikli sebebi kafamızın içinde değildi. Ben bu sebebin büyük ölçüde etrafımızdaki dünyada ve o dünyada nasıl yaşadığımızda yattığını keşfettim.”
Kaybolan Bağlar, gazeteci yazar Johann Hari’nin kendisinin de uzun yıllar mücadele ettiği depresyonun altında yatan nedenleri ve olası çözümlerini bulmak üzere çıktığı yolculuğun hikâyesini anlatıyor. Şahsi olduğu kadar toplumsal da olan, deneyimler kadar bilimsel olgu ve araştırmalara da dayanan bu hikâye, mutsuzluğumuzu kanıksamak ve ilaçlar yoluyla bastırmaya çalışmak yerine daha kalıcı, daha sağaltıcı çözümlere yönelebileceğimizi gösteriyor. 
“Depresyon ve kaygının nedenlerine ilişkin okuma yapmanın ilk bakışta göz korkutucu geldiğini biliyorum, zira bu nedenler kültürümüzün derinliklerine kadar uzanıyor. Benim de gözüm korkuyordu. Ama yolculuğuma devam ettikçe diğer tarafta yatanın ne olduğunu fark ettim: gerçek çözümler. Bunlar pek çoğumuzda işe yaramayan o kimyasal antidepresanlara benzemiyor. Satın aldığınız ya da yuttuğunuz şeyler değiller. Ama ıstırabımızdan gerçek bir çıkış yolunun başlangıç noktasını oluşturuyor olabilirler.”

Johann Eduard Hari, Britanyalı yazar ve gazeteci. İskoçyalı bir anne ve İsviçreli bir babanın oğlu olarak 1979 yılında Glasgow’da doğdu, Londra’da büyüdü. Cambridge Üniversitesi bünyesindeki King’s College’da sosyal bilimler ve siyaset bilimi okudu. 2001 yılında üniversiteden mezun olduktan sonra bir süre New Statesman dergisinde çalıştı. 2003 yılında God Save the Queen?: Monarchy and the Truth about the Windsors (Tanrı Kraliçeyi Korusun?: Monarşi ve Windsorlarla İlgili Hakikat) adlı ilk kitabı yayımlandı. Takip eden yıllarda yazıları The Independent, The Guardian, The Huffington Post, New York Times, Los Angeles Times, The New Republic, The Nation, Le Monde, El Pais, The Sydney Morning Herald ve Ha’aretz gibi gazetelerde çıktı. Kongo’daki savaş ve Dubai’deki insan hakları ihlalleri üzerine yaptığı haberler nedeniyle Uluslararası Af Örgütü’nün Birleşik Krallık şubesi tarafından iki kere Yılın Gazetecisi seçildi. 2015 yılında yayımlanan Chasing the Scream: The First and Last Days of the War on Drugs (Çığlığın Peşinde: Uyuşturucuyla Mücadelenin İlk ve Son Günleri) adlı kitabı büyük ilgi görerek on beş dile çevrildi. Hari halen Londra’da yaşıyor ve araştırmaları için sık sık dünyanın çeşitli yerlerine yolculuk ediyor. 

Post a Comment

0 Comments